DİĞER
Uğur Yücel’in Neyzen Tevfik’i canlandırdığı “Hiç” adlı oyun dolayısıyla Neyzen Tevfik, Yusuf Atılgan, İlhami Algör, Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi, Ergüder Yoldaş, Siya Siyabend ve A'mâk-ı Hayâl...
"Dirmit ile Yusuf Umut’un hikâyelerinde, Türkiye sosyolojisinde kendini bulmaya çalışan bir kadın ve bir erkeğin hikâyesiyle yüzleşiriz. Bugün de söz konusu sınıfsal yapılar açısından Türkiye’de çok benzer hayatların yaşandığını bilfiil biliyoruz."
"Türk edebiyatı anı malulüdür. Yusuf Ziya sadece Yahya Kemal’in ibaresiyle ‘bu dar hendese’yi kırmakla kalmaz. Türkçenin en lezzetli sayfalarını yazar. Öte yandan ne kadar değinmese de arkada bir kuşağın çok kayda değer tablosunu, olaylarını kısa vurgularla aktarır geçer. Kitabı boydan boya okuyanlar gene de çok şey öğrenir. Unutulmuş, artık var olmayan bir Türkçenin kıvraklığı, çarpıcılığı cabasıdır."
"Selahattin Yusuf’un anlatısı, Trabzon'un kadim yüksek yaylalarından birini mekân seçiyor ve o mekânın aynı zenginlikteki diliyle konuşuyor. Biz başkayerlilerin karşısına, boğucu olmamayı, ancak yeterli yabancılık ve gıpta duygusunu vermeyi başaran sayısız yerel sözcük çıkarıyor roman."
“Dijital hafızanın insan hafızasından çok daha hacimli olduğu, ve değil binlerce yüz binlerce gazeli taşıyabileceği malûm, bunun faidesi çok elbette. Ama insan hafızası bağlam ve toplumsal dürtülerle birebir alakalı, hassas bir hazine.”
"Tarihi dönemler, siyasi çevreler, şahsiyetler, zaman içinde soyut bir mahiyet kazanır. O dönemlerde yaşananlar ve yaşayanlar, zamanında ne ifade eder bilinmez, şahsiyetlerin her zaman pek çok çeşit olduğu unutulur, bazılarının şimdilerde etrafımızdakilere ne denli benzer olduğu düşünülemez. Hatırat, biyografi okumak bu bakımdan çok ufuk açıcıdır. Bunlara ‘portre’ yazılarını, kitaplarını eklemek gerek..."
İyi okurluk tek bir toplumla özdeşleştirilemez, bir dünya kardeşliğidir. Zamanla ve mekânla sınırlanamaz...
Bu imgeyi yaratan şey de aslında iç içe geçmiş iki unsur: Mevcut siyasal düzenin Sabahattin Ali’yi dışlaması ve bu yüzden Sabahattin Ali’nin kendi kimliğinin tırpanlanıp yerine protez bir imgeyle sunulması ve piyasanın Sabahattin Ali’yi olduğu gibi okutmaya pek yanaşmaması
Evsizleşme sadece fiziksel değil, ontolojik bir harekettir, tam da o yüzden cazip, tehlikeli ve felsefî bir hareketttir. Edebiyatta yola çıkan, evden kaçan, evi inkâr eden karakterlerin cazibesinin nedeni de budur herhalde
Orhan Koçak'ın geçen hafta K24'te yayınlanan “Karşılaştırmalı edebiyat burda niye olmuyo?” başlıklı yazısına cevaben...
Orhan Koçak, geçen hafta K24'te yayınlanan yazısında şairin düzyazılarını topladığım kitaba Şiiri Şiirle Ölçmek adını vermemi eleştiriyor. “Şiiri Şiirle Ölçmek” ifadesinin bana ait olmadığı, Cansever'in bir yazısının başlığı olduğu ortada...
Şimdi “bu topraklarda” hem Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf'unu hem de Balzac'ın Goriot Baba'sını okumuş binlerce kişi vardır. Ne var ki, ben bu iki romanın nerdeyse “özdeş” bitişini birbiriyle kıyaslayan herhangi bir yazı görmedim...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık